Çarşamba, Mayıs 16, 2007

Selam olsun zamana…




Yemininden dönmeyenlere selam olsun.


Hocasını futbolcusunu yuhalamayana, ıslıklamayana, küfretmeyene selam olsun.

Fenerbahçe kavgasına sevdalılara, Fenerbahçe sevdası ile kavga etmeyenlere selam olsun…

Yıkıldım dendiği anda bir an olsun sevdasından vazgeçmeyenlere, en olumsuz koşulda bile sevdasına sığınanlara selam olsun.

Selam olsun bir yıl önce astığı bayrağını hala indirmeyenlere…

Selam olsun birlik ve beraberlik, tek yürek tek ses olmayı istemenin “tek tip Fenerbahçeli” demek olmadığını, Fenerbahçe’ye verilen koşulsuz desteğin Fenerbahçe’nin futbolcusu olduğu için, hocaya Fenerbahçe’nin hocası olduğu için verildiğini bilerek destekleyenlere selam olsun…

Fenerbahçe’nin en kötü günlerinde bile dimdik ayakta kalana selam olsun.

Küçük Yüreklerindeki büyük sevdalarıyla dünya da büyük takım adı altında en sıra dışıları bile küçümseyenlere selam olsun.

Bir selam da “Limon bile sattırılmayacak hocama”, “kazma denilen futbolcuma”, “suçlu ilan edilen yöneticime”…
Yüzüncü yılda bana Şampiyonluk yaşatanlar Allah sizlerden razı olsun…

Bir selam da antuda ki Polyannalar’a, Don kişot’lara, Showmen’lere, Edebiyatçı’lara, Şak şak’çılara, Hikayeciler’e, Çiçek’lere son güne kadar size edilen onca hakarete rağmen sarı lacivert çubuklunun ölümsüzlüğüne inandınız ya… Sadece Fenerbahçe isminin olması bile sonuna kadar benden desteği hak eder dediniz ya… Allah sizden razı olsun.

Selam olsun hepsine 7 sinden 70 ne bütün Fenerbahçelilere…
Müşterisine, seyircisine, taraftarına, tribüncüsüne selam olsun…

Şimdi zaman sistem zamanı… 4-4-2 mi olur artık 4-5-1 mi?
Şimdi zaman transfer zamanı… Kim gelsin kim gitsin kim kalsın seneye kim faydalı olur.
Şimdi zaman yönetimin yanlışlarını konuşma zamanı…
Şimdi zaman geçen sene taraftarın yaptığı hataları ortaya dürüstlükle, çekinmeden dökme zamanı…
Şimdi zaman adabı, usulü ile eleştiri zamanı…
İşte şimdi asıl her şeyi tartışma zamanı…

Selam olsun yüzüncü yıl marşını yazan Kıraç'a...

“Yüz yıl önce doğdu şanlı Efsane
Yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe”
Selam olsun zamana…

Son bir selamda Fenerbahçe Romantiklerine…
Konu Fenerbahçe ise yüzyıldır olduğu gibi realizm kaybetmeye her zaman mahkûmdur.

Şimdi, gelen ne güzel bir yaz ve müsaadenizle dinleneceğiz biraz…

Prometheus’un gözyaşlarından doğan Phoenix… v2



Mitolojide Prometheus, Zeus ve diğer Tanrılara karşı çıkan bir efsanedir. Prometheus bu karşı çıkışın bedelini çok ağır öder. Affetmez onu tanrılar. Kayalara zincirlerle bağlarlar türlü işkenceler yaparlar ve onun bu acıları çekerken döktüğü gözyaşlarıyla oluşan balçıktan insan oluşur. Efsaneye göre bunca gazaba rağmen Prometheus direnir. Tanrılara karşı mücadelesini sürdürür savaşır ve o savaşı kazanır. Diğer bir efsanede Phoenix’tir her 500 sene de bir küllerinden yeniden doğan kuştur…



Yukarıda kısaca özetlediğim efsaneler ne kadar tanıdık değil mi? Yıllarca Futbolun Tanrılarına karşı çıkan ve mücadele eden Fenerbahçe. Bu mücadele esnasında hiç kimse yok yanında. Tıpkı kendisi gibi Tanrı olan kardeşleri bile (diğer futbol takımları) ona karşılar. Onurlu ve tek başına…



Yıllarca önce Kadıköy’de bir maçtayız. Fenerbahçe yeniliyor. Tribünlerde gözyaşları içinde bir genç kameralar yakalıyor. Kahrolmuş. Küfredemiyor sevdasına sadece ağzından “Ne olur ya” dökülüyor. Kameralara sadece onu yakalıyor. O tribünde hepimiz ağlıyoruz. Ne hakem hatası umurumuzda ne de oynanan futbol. Sevdamız Fenerbahçe sahada ve biz sevdamız acı çektiği için ağlıyoruz. Ağladıkça daha çok seviyoruz onu…



İşte o gözyaşları ile doğuyor 2000’li yıllarda tribünde Phoenix kendi küllerinden ve dillerden düşmeyen slogan yazılıyor her yere “Efsane Geri Döndü” diye…



Geçen sene kaldığımız yerden başlayalım önce bir 14 Mayıs akşamı Anneler gününden. Gelin alayı gibiydi her yer ve herkes karanlığın devlerinin yıkılacağı son anı bekliyordu. El değmemiş lig isteyenlerin elleri dokunmuştu lige ve Şampiyon olanın bile Şampiyonluğuna sevinemediği bir son yaşandı. Güneşli günlere inanan on binlerce Fenerbahçeli yüreklerinde tsunami dalgaları, gözlerinde ise Muson yağmurları…Böyle başladık seneye kim kime neden kızdığını bilmeden.



Herkes bu depremin gözyaşlarının faturasını istiyordu. Ve o meşhur beste söyleniyordu. En kötü gününde dimdik ayaktaydık/ Yemin ettik biz bu sene herkes boyun eğecek Fenerbahçe’ye… Bir handikap da 100 ncü yıldı. Bir önceki sene yapılan haksızlıklar adına her şeyi istiyorduk ama her şeyi. Bir de bu her an kışkırtılmaya hazır istekler körüklenince, evet bu sene çok ama çok farklı olmalıydı. İşte o an da 14 Mayıs sendromu başladı.



Sonra yine aynı senaryolar yazıldı. Avrupa denilerek taraftarın beklentileri yükseltildi. Devamın da böylesine bir Fenerbahçe kötü oynuyor denilerek hocasına, futbolcusuna olmadık şeyler söylendi. Rakiplere yapılan hakem hataları halıların altına süpürülüp kapatılırken Fenerbahçe hakem hatalarıyla kazanıyor dendi. Oysa Fenerbahçe Dünya penaltı atmama rekorunu kırarken rakipleri 7 haftada 9 penaltı kullanma başarısını gösteriyor ve her maç penaltıcı bulmaya çalışıyorlardı. Her maç ceza üstüne ceza gelirken küfür edilen rakip takım statları kapanmasın diye kurallar değiştiriliyordu.



Fenerbahçeli futbolcu dokunmadan 3 maç ceza alırken küfreden tokat atan futbolcular 1 maçla geçiştiriliyordu. Adalet’in bittiği noktada kurbandı Fenerbahçe. Bağımsızlığından sorgu sual olunmaz Türk spor basını o günlerde kalemi yüreği gibi korkusuz olan birkaç cesur yürek dışında bunlardan tek satır bile bahsetmiyordu. Üstelik bırakın bunlardan bahsetmeyi o her türlü cephede savaşılarak kazanılmış eski şampiyonluklarına leke sürecek kadar iftira kampanyaları bile düzenliyorlardı. Tarihini veya efsane futbolcularını karalıyorlar bir Fenerbahçelinin inandığı değerler olan ne varsa sırf sevdasından çevirebilmek için karartıyorlardı. Neredeyse bütün futbol Tanrıları Fenerbahçe’nin karşısındaydı. Ve Fenerbahçe dayanamadı.



Kaybetmeye zayıflamaya başladı. Ve onunla birlikte 14 Mayıs’ın Faturaları da birilerine kesilmeye… Fenerbahçe sevdalıları olan biteni sevdalarına inanarak ona sığınarak, dudaklarını ısırarak seyrediyorlardı. Ve o tribündeki Prometheuslar yavaş yavaş gözyaşlarını akıtmaya başladılar. Kimi internette yemin etti birlik ve beraberlik adına namus ve şerefi üzerine… Kimi destek adına Samandıra’da Fenerbahçe’sine baklava yedirdi, kimi havaalanında Fenerbahçe’sini çiçeklerle karşıladı, kimi Fenerbahçe’si için geceden pankartlarını boyadı, kimi Fenerbahçesini desteklemek için Anadolu'dan daha sabah ezanı okunmadan yollara düştü, yurtdışından uçaklarla geldiler tek dertleri vardı Fenerbahçe. O günlerdir yönlendirilen, yanlı söylemler ve taraflı yorumlar ile unutturulmak istenilen Fenerbahçelilik Ruhu yeniden Phoenix oldu ve dirildi.





Şimdi ne söylerseniz söyleyin, ne yazarsanız yazın hiçbir sözünüz, hiçbir yazınız İzmir’de Başkan’ından futbolcusuna, hocasından taraftarına gözyaşlarıyla futbolun karanlıklarına güneşli günleri getirenler kadar gerçek olmayacak… Zaten o gözyaşları değil mi basitçe “sevda” denen bir kelimeyle tanımlanamayan, sığdırılamayan ve “İşte Fenerbahçeli olmak” böyle bir şey diye adlandırılan…



1+ 9 + 0 + 7 = 1907

Ankara


Edirne


Kastamonu


İzmir


Adana


Denizli


Van


Konya


Antalya