Cumartesi, Nisan 22, 2006

Çocuklar İnanın




Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!
Çocuklar inanın, inanın çocuklar!
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Cim-Bom-Bom'u Kadıköy'de devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz!

Fotoğraflar için www.antu.com Sevgili BerKCe'ye, www.taraftar12 Sevgili Burcu'ya, www.turkfutbolu.net Sevgili Alper Duruk'a teşekkürler.


Çocuklar inanın, inanın çocuklar Mp3...İNDİR

www.antu.com ' a teşekkürler

Son 20 yıldaki Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında atılan Fenerbahçenin bütün Golleri (4 -3 dahil) Muhteşem bir KLİP...İNDİR (48Mb)
www.antu.com sana nasıl teşekkür edeyim bilmem ki iyi ki varsınız.

Çocuklar İnanın "Efsanenin Dönüşü" muhteşem slayt gösterisi...İNDİR
Müzikle dinlemek için pps dosyasıyla mp3 dosyasını desktopa yükleyin veya aynı klasöre açın.
www.antu.com Sevgili muratdulge'ye teşekkürler.

Bluetooth'la yükleyin Cep Telefonunuz Çocuklar İnanın çalsın(3gp)... İNDİR
Can dostum Sevgili Levend'e teşekkürler.
Bluetooth'la yükleyin Cep Telefonunuz Çocuklar İnanın çalsın (mp3)... İNDİR
Can dostum Sevgili DJ Selçuk'a teşekkürler.
Bluetooth'la yükleyin Cep Telefonunuz Çocuklar İnanın çalsın (wav)... İNDİR
www.antu.com Sevgili Guitarisma'ya teşekkürler.

Tezahüratın Tribünde söylenişini dinlemek için klip1 İNDİR
Tezahüratın Tribünde söylenişini dinlemek için klip2 İNDİR
www.antu.com skiptomylou'ya teşekkürler.
Çocuklar inanın "Ağlamak garanti" klip İNDİR
www.taraftar12.com Burcu'ya teşekkürler.

Çocuklar şarkısının orjinalini dinlemek için İNDİR
www.antu.com greenpeace'e teşekkürler.



www.blogcu.com/alikutay

Cumartesi, Nisan 08, 2006

Mayıs 1985’in Kan Gölünden Fenerbahçe Romantizmine (Denemeler -1)


29 Mayıs 1985 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’in Heysel Stadı günlerden Çarşamba. Liverpool-Juventus final maçından sonra Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası sahibini bulacak. Maçı seyredebilmek için 65 bin kişi stada akın etmiş. Maç gününden iki gün önce Brüksel sokaklarında İtalyan ve İngiliz taraftarlar arasında yer yer kavgalar ve taşkınlıklar yaşanmış. Maç akşamı fanatik Liverpool Taraftarlarının İtalyan seyircilerin olduğu tribünleri ele geçirmek için yaptığı saldırı sonucu bir katliam yaşanmış. Sonuçta 31 İtalyan, 4 Belçika’lı, 2 Fransız ve 1 İngiliz olmak üzere toplam 38 kişi ölüyor ve yüzlerce kişi yaralanmış.

Bu facia sonunda futbol terörü belki de en acı şekilde tarifini hak ediyor. Fanatizmin ulaşabileceği boyut ve ortaya çıkan görüntü insanoğlunun kaldırabileceği bir boyut değil. İtalya, Belçika ve Fransa ölen vatandaşlarına ağlarken, İngiltere’nin kaybı aslında çok daha ağır. Hem böyle bir katliamın suçlusu olmak var hem de ölen İngiliz JOSEPH WISDRIGHT.

Yani bugün dünya tribünlerinde taraftar olan herkesin bildiği Liverpool’ un meşhur You'll Never Walk Alone’nın yaratıcısı.

Dünyada ki futbol taraftarlarına, taraftarlığın ve tribün romantizminin nasıl olması gerektiğini en iyi anlatan insanlardan biri. Sadece Liverpool taraftarının değil dünyanın da çok yakından tanıdığı tribün liderlerinden.

Liverpool Romantizminin ateşleyicisi kendi taraftarının Fanatizminde ölüyor. Bir başka ifadeyle Liverpool’ lu fanatikler kendi yarattıkları kan gölünde takımlarına dünya da sempatiyle bakılmasını sağlayan bir romantiği boğuyorlar. Maç sonrasında İngiliz basını Joseph'in ölüm haberinin Liverpool 'lu futbolcular tarafından duyulmasını da kupayı kaybetmenin sebepleri arasında sayar. Yıllarca Joseph WISDRIGHT,

“Fırtınada Yürürken Sen
Başını Olabildiğince Yükseğe Kaldır
Ve Sakın Korkma Karanlıktan
Sonunda Fırtınanın
Altın Bir Gök Var
Ve Neşenin Tatlı Gümüş Şarkısı
Yürü,Rüzgara Doğru
Yürü ,Yağmura Doğru
Rüyaların Parçalanıp Sürüklense de
Yürü.Yüreğindeki Umutla
Asla Yalnız Yürümeyeceksin
Asla Yalnız Yürümeyeceksin “demişti.

O gün bu kan gölünü yaratanlar belki de Liverpool’u Joseph WISDRIGHT’tan daha çok seviyorlardı. Belki Liverpool’un her maçına gidiyorlar delice hiç susmadan takımlarını destekliyorlardı ama bir Joseph WISDRIGHT kadar kulüplerine yarar sağlamışlar mıydı? Bugün dünyanın neresinde olursanız olun Liverpool denilince akla hemen “You'll Never Walk Alone” geliyor.

Fenerbahçe Romantizmine bağlanırken her zaman aklıma Joseph WISDRIGHT geliyor. Kendimce sevdam Fenerbahçe’ye olmalı diyorum diğer takımlara olan nefretim bu sevdadan büyük olmamalı. Zaten nefretimin büyüklüğü eğer sevdamı yenerse ben Fenerbahçeli değil diğer takımın karşıt taraftarıyımdır. O zaman bu taraftarlığın adı Fenerbahçe değil anti karşı takım taraftarlığı olur diyorum. Fenerbahçe’ye ne faydası olur bunun ya da benim Fenerbahçeliliğime ne faydası olur. Ortaya çıkan bir gerçek var ki sevgiyi faydaya dönüştürebilirsiniz ama nefreti size getirceği zarardan öte götüremezsiniz.

İşte sırf bu yüzden ben Fenerbahçe Fanatiği olmayı reddediyorum. Fenerbahçe Romantiğiyim diyorum. Sahaya bir şey atan, rakip takıma küfreden, kavga eden hır gür çıkartanın, Fenerbahçe’ye katkı ve yarar sağladığını değil zarar verdiğini düşünüyorum. Bir kulübün büyüklüğü öyle olmuyor. O sadece ilkel toplumların uyguladıkları kaba kuvvete dayalı büyüklük kıstası… Toplumlar ne kadar modern olursa olsun mayıs 1985 te ki gibi tribünler ilkel olabiliyor. Tribünler insanların kişiliğini kaba kuvvetle kanıtladığı yer olmaktan çıkmalı taraftarın taraftarlığını kanıtladığı bir yer olmalı…

Taraftarlık ise en son ana kadar takımını desteklemekle, kötü giden bir maçı tribünde yarattığı sinerjiyle çevirmekle, futbolda geceler olduğu kadar gündüzlerde olur demekle olur diye düşünüyorum. Türkiye de kim yapabilir kim başarabilir bunu? Bugüne kadar hangi taraftar yapmışsa sadece onlar yapabilir. Yani Fenerbahçe Romantikleri… Takımı 3-0 mağlupken her şeye rağmen “Bu taraftar sizinle gurur duyuyor” deyip takımıyla gurur duyanlar, Ezeli rakibine bir kupa finalinde 4-1 yenilirken “Fenerbahçe Sen Çok Yaşa” diye haykırabilenler.

Şöyle bir dünyaya bakıyorum böyle bir Romantik taraftar grubu var mı diye? Galiba Joseph WISDRIGHT ölümü Liverpool’ a çok şey öğretmiş. 2005 Yılı Şampiyonlar Ligi Finalinde bir de onlar yapmışlar.

Mayıs 1985’in Kan Gölünden Fenerbahçe Romantizmine (Denemeler- 2)


25 Mayıs 1985 Pazar günü, Meksika’nın Başkenti Mexico City’ de Meksika Kupasının final maçı Amerikan Kartalları ile Pumalar arasında oynanacak... Stadyumun kapasitesi 70 bin kişi ama stadyuma 90 bin kişi girmeye çalışıyor. Gişelerde ve giriş kapılarında meydan gelen izdiham da 11 kişi ölüyor 25 kişi yaralanıyor. Ölenlerin 2 si daha 12-15 yaşlarında çocuk…

1980 li yıllarda maç biletleri genelde maçın oynanacağı statlardaki gişelerde satılırdı. Oynanan maçların televizyonlarda naklen yayınları da olmadığından bir maçı seyretmek için önemli olan maça gitmek değil maça bilet bulabilmekti. Hele ışıklandırılmamış ve gece maçı oynamaya müsait olmayan stadyumlar nedeniyle maç saatlerinin öğleden sonra 14.30 veya 15.00’ de olduğu düşünüldüğünde maç biletinin anlamı daha çok ortaya çıkıyordu. Kimi büyük maçlar öncesi sabahlanır ya da sabah 5.00’ de, 6.00’ da yollara düşülürdü. Bu nedenle de iki takım taraftarları genelde stadyum önlerinde kavgaya tutuşur bağrış gürültü ile gişe satış noktaları birer mevzi haline getirilir ve gişe diğer takıma kaptırılmamak için kaleleştirilirdi.

Fenerbahçe’ye duyduğunuz Romantik sevda fanatizmin gölgesine sığınmak zorundaydı. Yoksa maça giremez ve maç seyredemezdiniz. Zaten Fenerbahçe diğer kulüplerden fazla taraftara sahip olduğundan Fenerbahçe’yi seyretmek için her maç bu fanatizmi Romantizmle birlikte yaşamak zorundaydınız.

Stadyum önündeki en büyük kâbus gişenin küçük penceresinin kapanarak görevlinin “Bilet bitti.” demesi idi. Biletlerin bitmesi de fiyatlar doğru orantılıydı. İlkin açık tribün biletleri tükenir, sonra maraton/kapalı ve en son numaralı.

Sabahın 10.00’ da girdiğiniz stadyum da maç saatine kadar ağza alınamayacak kadar koyu küfürlü besteler yapılır. Tribünlerde şarkılar söylenirdi. Nedense de maç başlayınca herkes susardı ve sadece kimsenin dinlemeyeceği ve uymayacağı “Çök! Çök!” tezahüratı yapılırdı. Devre arasında çökülür yine suya sabuna dokunmadık bol küfürlü bestelerle, şarkılarla tezahüratlar yapılır. İkinci yarı başında yine aynı senaryo devam ederdi. Maç esnasında takım genelde gol attığında desteklenirdi. Gol yiyen takım taraftarı susar veya kendi futbolcusunu ıslıklar küfrederdi. Ve statlar da o yıllarda bayan taraftar pek bulunmazdı. Genelde babalar oğullarıyla maça giderlerdi.

O yıllarda en çok dikkat çeken ise gazetelerde ki maç ile ilgili bilgilerde biletli seyirci sayısıdır. 30–35 binlik stadyum tamamen doluyken biletli seyirci sayısının 20 bin–25 bin olması düşündürücüdür.

1990’lı yılların başında ise bir geçiş süresi başladı. Artık stadyumlar ışıklandırılmış gece maçları oynanmaya başlanmıştı. Maç biletleri maçtan 3–4 gün önce maçın oynanacağı stadyum da veya ev sahibi takımın kulüp binasında ki satış noktalarında satışa çıkmaya başlamıştı. Eğer maça biletiniz varsa artık sabah kargalar kahvaltısını etmeden gişe önlerinde kuyrukta olmaya gerek yoktu. Yine de güvenmemek gerekiyordu. Bazen biletli seyircide stadyuma giremiyor binlerce kişi dışarıda kalıyordu. Kombine bilet konusunun genel anlamda ilk uygulamaları da bu yıllarda başlamıştı.

Tribünlerde değişiyordu. Özellikle Fenerbahçe’nin stadyumundaki Maraton tribünü görsel şovlar ve besteler konusunda stadyumu yönlendirmeye başlıyordu. Bir de taraftar için en büyük değişim takım gol yediğinde mağlup duruma düştüğünde eskisi gibi susmak yerine eğer iyi oynuyorsa maç esnasında bestelerle davullarla desteklemeye başlıyordu. Bu bir nedeni de “Takım kötü olsa da, sonuç kötü olsa da, taraftar muhteşemdi” dedirtmekti. Kısacası taraftar olmanın güzelliğini veya taraftarında bu işin bir parçası olduğunu tribündekiler tarafından hissedilmeye başlanmıştı. Ve statlarda artık bayan taraftarlar normal karşılanmaya başlanmıştı. Büyük bir maç olmadığı zaman tek tük aileler tribünlerin alt köşelerinde yer almaya başlamışlardı.

O yıllarda da yine gazetelerde ki maç ile ilgili bilgilerde biletli seyirci sayısı ile stadyum kapasite sayılarının birbirini tutmamasıdır. Yalnız önceki on yıldan farklı olarak stadyum kapasiteleri ile biletli seyirci sayısı artık birbirine yaklaşmaya başlamıştır.

2000’ler de ise gelişen teknoloji ile birlikte bilet satışları ve kombine olayı yerleşmişti. Maça bilet bulup bulamayacağınızı stadyumun önüne gitmeden, sabahlamadan gişelerde kuyruğa geçmeden bile biliyordunuz. Tribün konusundaki değişimi de aslında hep birlikte yaşıyoruz. Artık ne stadyum önlerinde geceden rakip takım taraftarıyla kavgalar var, ne de stadyum dışında maça giremeyen binlerce kişinin kapılara yüklenerek “Yönetim uyuma taraftara sahip çık” diye tezahüratları… Eskisi gibi tribünlerde de “Sığmıyoruz” diyerek rakip takım taraftarına saldırılar da yok her tribünde rakip takım taraftarları arasında yer alan 30–40 metrelik polis güvenlik şeritleri de.

Türk Futbol tarihinde ilk defa stadyum kapasitesinden fazla bilet satışları ve bedava dağıtılan bilet konuları gündeme gelmeye başlamıştır. Üstelik bu konularda özellikle başka takım taraftarları değil Fenerbahçe taraftarı ısrarcı olmuştur. Artan kombine satışları ve koltuk numaraları ile bu iddialar da önlenilmeye başlanmıştır. Kim bilir belki önümüzde ki yıllarda bütün stadyum kombine olabileceği gibi hatta iki belki üç yıllık kombine biletleri satışa çıkacaktır.

Son yıllarda ki Şükrü Saracoğlu Stadyumuna maçlara gelen bayan taraftar sayısında büyük bir artış yaşanmış ve neredeyse bütün tribünlerde bayan taraftarlar yer almaktadır. Artık aileler ve çocuklar için ayrılmış tribünler vardır.

En başta belirttiğim 20 yıl öncesinde Fenerbahçe fanatizminin gölgesine sığınan Fenerbahçe Romantizmi artık öne çıkmış ve fanatizmi eritmeye başlamıştır. Bugün Türkiye de fanatizmden ve holiganizmden bahseden insanların tribün kültürünü ve gelişimini bilmeden bu konulardan bahsetmeleri ise rahmetli Uğur MUMCU’ nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” ifadesini hatırlatmaktadır.

Özellikle son üç senedir “Kimse bize maval okumasın küfür her stadyumda var” söylemleriyle insanları etsek de etmesek de böyle biliniyor düşüncesine itenlerin artık “Fenerbahçe’nin Şükrü Saracoğlu Stadyum’un da küfür yok” demeleri. Bana göre taraftarın fanatizmi körüklemeye çalışanlara karşı verdiği savaşta kazandığı en büyük başarıdır.


Ali KUTAY
http://www.blogcu.com/alikutay

Mayıs 1985’in Kan Gölünden Fenerbahçe Romantizmine (Denemeler–3)



Mayıs 1985’te yaşanan en büyük futbol faciası Kulübünün gelirlerini arttırmak isteyen Kulüp yöneticileri yüzünden yaşanmıştır.

Tarih 11 Mayıs 1985 Cumartesi, Yer İngiltere Bradford 2 nci lige yükselen Bradford City ile Lincoln City arasındaki maçta yaklaşık 3500 kişinin bulunduğu kapalı tribünde yangın çıkar. Yangın kuvvetli rüzgârın tesiriyle 4 dakika da ahşap olan kapalı tribünün her yerini sarar. Taraftar çıkış kapılarına koşar fakat çıkış kapıları kilitlidir. Alevler ile kapılar arasında kalan taraftarlar yanarak can verirken artık dünya futbol tarihinin en büyük facialarından biri yaşanmaktadır. Yaşanan bu faciadan sorumlu olarak açıklama yapan Stadyum yetkilileri normal de dış kapılarının açık tutulduğunu fakat bu karşılaşmadan Bradford kulübüne gelir sağlamayı bekledikleri için biletsiz seyircilere tedbir olarak kapıların kapatıldığını belirtirler.
Kısacası kulüp spor karşılaşmasından sadece kar elde etmek amacıyla biletsiz izleyicilerin stadyumuma girmesini engelleyeceğim diyerek çıkış kapılarını kapatmış ve onlarca insanın ölümüne neden olmuşlardır.


Sonuç büyük çoğunluğu yanarak ölen 56 kişi ve 150 dolayında yaralıdır. Ölenlerin büyük bir bölümünü yaşlı ve çocuklar oluşturmuş ve ölenlerin tamamen yanmış vücutları nedeniyle çoğunun kimliğinin tespiti aylar sürmüştür.

Brodfordcity’nin resmi internet sitesinde o gün ki faciadan ölenlerin isim listesi aşağıdaki iletişim köprüsünde yer almaktadır.

http://www.bradfordcityfc.premiumtv.co.uk/page/HistoryDetail/0,,10266~91558,00.html

Futbol geçtiğimiz yüzyıl içerisinde çok değişmiştir. Sistem, dizilişler, oyun kuralları, futbolun oynandığı stadyumlar ve müsabaka kategorileri hemen hemen hepsi değişmiş ve değişmeye de devam etmektedir. Bu değişimin en büyük nedeni futbolun endüstrileşmesi ve amatörlüğün yerini artık profesyonelleşmenin almasıdır. Gerçekten de günümüzde bir kulübün gelir kaynaklarıyla büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Artık bir kulübün gücünün büyüklüğü de aynı şekilde gelirleriyle ölçülmektedir.

Feneriumlar ilk kurulduğunda herkes sürekliliği olmayacağı düşüncesindeydi. Sonra arka arkaya açıldılar. Sportif başarılarla birlikte gelirler arttı. İlk başlarda tek düze olan ürün yelpazesi gelişti gelişmeye de devam ediyor. Neredeyse bilet gelirlerini yakaladılar ve böyle giderse geçeceklerde. Eskiden bir iyi bir forma almak için kapı kapı dolaşılırken artık herkesin evinde iki üç forma olmaya başladı.

Maçlar gidemeyen ülke genelinde ki yurtdışında ki bir çok Fenerbahçeli sevdasına olan düşkünlüğünü bir anlamda bu şekilde gösteriyor. Fenerbahçe Romantikleri tribünde destek olamasa da Feneriumlardan aldığı ürünlerle takımına destek olma duygusunu tatmin ediyor.
Tribünlerin değişim süreciyle birlikte kombine sayısına gelen talep yıllar bazında büyük artış gösteriyor. Belki 17 ile 25 maç kadar kombine karşılığı olan maçın tamamına gidilemiyor ama diğer yandan kombine alınıyor. Kombine Fenerbahçe Romantiği için bilet güvencesi demek karaborsaya karşı çıkma demek her şeyden önce kulübe nakit girişi demek ve bütün romantikler bunun farkında… Kombine küfrü de engelliyor, sahaya bir şey atmayı da… Biliyorsun ki gelecek maçta aynı kişinin yüzüne bakacaksın biliyorsun ki saha kapanırsa sen mağdur olacaksın. Kombinenin en büyük faydası da yukarıdaki faciaların engellenmesine en büyük çözüm olması.


Her zaman gündemde olan bir sorudur “En çok taraftar kimin?”. Basit bir düz mantıktır sorunun altında yatan çünkü taraftarı çok olan kulübün tüketimi fazla olacak geliri artacaktır. Geliri artan kulübün sportif başarıları artacaktır. Başarıyla beraber yine taraftar sayısı artacaktır. Nedense bu basit mantık “Fenerbahçe Romantizminin ”.

Oysa Türkiye’de ki son 20 yıla baktığımız da Fenerbahçe’nin en başarısız sezonlarında ki taraftar gelirleri bile diğer kulüplerden fazla olmuştur. Yani taraftar sayısı azalmamıştır. Sportif başarıyla beraber taraftar sayısının artığını iddia edenler örnek olarak Galatasaray’ı vermektedirler. Belki bu iddia doğru olabilir ama Kulüplerin gelir rakamları incelendiğinde Kulüp gelirlerine bu taraftar artışlarının aynı oranda yansımadığı görülecektir. Öyleyse taraftar sayısının artması konusunda ya yukarıdaki yaklaşımlar Fenerbahçe taraftarına uymamakta, başarılı olmasa da Fenerbahçe kulübünün taraftar sayısı artmakta ya da Fenerbahçe taraftarının diğer kulüp taraftarlarına nazaran kulübünü daha çok sevmekte veya daha çok tüketici olduğunu göstermektedir.. Yanı kısacası Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe’ye duyduğu sevgi “Fenerbahçe Romantizmi” ve bu sevginin kaynak bazında dile gelmesidir. Bir başka ifadeyle “Fenerbahçe Romantizmi”nin kulübün gelirinde ifade edilmesidir. Galiba olması gereken büyüklük ölçüsü de budur. Koşullar ve sonuçlar her ne olursa olsun, her zaman büyük olabilenler ancak gerçek büyüklerdir.

Fenerbahçe romantizmi kesinlikle Fenerbahçe fanatizminden farklıdır. Fanatizm kendi içinde militan bir yapıda şiddeti de içerir. Oysa Fenerbahçe Romantizmi bir bilgisayarın üzerindeki Fenerbahçe armasında ya da bir atkıda tezahür eder. Bugün değişik statüde ve toplumun çeşitli sosyal katmanlarında Fenerbahçe sevdalıları vardır. Bu insanlar Fenerbahçe’yi severler iki laflarından biri Fenerbahçe’dir ya da Fenerbahçe ile ilgilidir. Onlar sadece futbolsever değildir. Fenerbahçesever’dirler ayni zaman da... Oğluna kızına Fenerbahçe forması alan bir babanın mesleği değildir önemli olan ama bir bakmışsınız profesördür, validir, işportacıdır, generaldir, işadamıdır, doktordur, işsizdir, genel mudurdur veya Başbakandır. Bu insanları fanatik Fenerbahçeli diye nitelendiremezsiniz. Çünkü onlar tribün terörünün ve şiddetinin içinde yer almazlar. Bu yer almamanın yanında en az yer alanlar kadar veya daha çok Fenerbahçe’yi severler. Maddi güçleri de kendilerine göre olduğundan Fenerbahçe’den bir karşılık beklemeden hep güçleri ölçüsünde vermeye yöneliktir.

Görüleceği üzere Fenerbahçe Romantizmi belli bir yas utsunu veya belli bir olgunluğu, bilinci de temsil eder. Fanatizm şiddeti ve eylemi kendi içinde barındırdığı gibi maceracılığı da kapsar ve bu işlemleri gerçekleştire bilmek içinde belli bir sorumsuzlukta gerekir. Fenerbahçe romantiklerinde bulunan maceracı ve serüvenci yapıları yine kendi içlerinde kendilerine göredir. Resmi bir toplantıda Fenerbahçe maçını takip ederler, maçı izlemek için bir sempozyumun son oturumuna katılmazlar ya da Fenerbahçe maçının olduğu gün ve saate randevu vermezler. Velhasıl aciliyet ve öncelikleri Fenerbahçe’dir.

Asıl Fenerbahçe Romantiği olabilmek önemlidir. 1980’li yıllarda ki büyük tribün kavgalarına karışanların çoğu simdi kendi çocuklarının bu kavgalarda yer almamasını istemektedir. Sorumluluk ve aile anlayışı insanları fanatizmden romantizme götürmüştür. Aslında 1980’de Fenerbahçe için canlarını verecek kadar çok seven bu orta yas grubu bugünde en az o günler kadar sevmektedir Fenerbahçe’sini...

Belki konunun daha iyi açıklanması icin su soru sorulmalıdır. Fenerbahçe için hayatini vermek mi? Canini vermek mi? Fenerbahçe Romantiği hayatini verir Fenerbahçe’ye hayatinin her anında vardır Fenerbahçe Fenerbahçeli yasar ömrünü ama Fenerbahçe Fanatiği canından bile vazgeçmiştir Fenerbahçe için... İç içe geçmiş değildir kavramlar...

Fenerbahçe taraftarının diğer takım taraftarlarından farklılığı romantiklerinin fazla olmasıdır. Bu da nicelikten çok nitelikli taraftar sayınsın fazla olması demektir. Bu nedenle bedava bilet ve karaborsaya karşı en büyük mücadeleyi vermiştir. Nitekim en pahalı lisanslı ürünler kendi kulübünde olmasına rağmen lisanslı ürün kullanımı konusunda en hassas taraftar kesimidir. Sadece 2004–2005 sezonunda 19.000.000 ürün satılmış ve 16 milyon dolar gelir elde edilmiştir. En pahalı kombine fiyatları da yine kulübünde olmasına rağmen en çok kombine kullanan taraftar kesimidir. Kısacası Fenerbahçe Romantikleri olduğu ve arttığı sürece Bradford’da ki faciaya neden olan kulübün gelirlerini arttırma veya daha çok kazanma korkusu ile yanlış uygulamaların Fenerbahçe’de olmasına gerek yoktur.

Neden mi? Bu vesile ile Fenerbahçe Yönetimine ve Stadyum inşaatından sorumlulara ufak bir eleştirimde olacak. Fenerbahçe Ankaragücü maçını Fenerium D tribününde izledim. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumunun numaralı tribün diye adlandırılan tribünün yeni yapılan bölümü ve galiba stadında en pahalı yeri. Artık arkanızda gazetecilerin olduğundan mıdır yoksa camekânlı Şeref tribününün önünde olduğundan mı yoksa yedek kulübelerinin önünde olduğundan mı bilmiyorum. Maç bitiminde çıkış kapısı olarak VIP kapısı hariç bir tek kapı tahsis edilmiş ve o kapıda Migros Açık Tribünle bir verilmişti. Tribün tamamen bittiğinde düzeldi ama o gün aklıma hemen Bradfordcity olayı geldi.

Ali KUTAY
http://www.blogcu.com/alikutay

ÇÖZÜM: FENERBAHÇE Taraftar Temsilcileridir.


Son Rize maçı göstermiştir ki artık Fenerbahçe tribünleri Fenerbahçe’yi desteklemek yerine Fenerbahçe’yi kösteklemektedir. Taraftarlığın birinci görevi olan iyi de oynasa kötü de oynasa takımın yanında olma, takıma sahiplenme, takımı ateşleme görevini yerine getirememektedir.

Bu zihniyetin tribünden silinmesi ve taraftarın artık seyirci kimliğinden kurtulup taraftar kimliğine bürünebilmesi için gerekli olan ise Spor Müsabakalarında Şiddet Ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun ilgili bölümünde belirtilen Taraftar Temsilcileridir.

Kanun yaklaşık iki yıldır yürürlükte olmasına rağmen Fenerbahçe’nin bugüne kadar tek taraftar temsilcisi yoktur. Taraftar temsilcilerinin en büyük görevi tribündeki kötü tezahüratı engellemektedir. Kanun tribündeki bu temsilcilere yasal yetki de vermiştir. Küfredeni, kötü tezahürat yapanı güvenlik güçlerine teslim etmektir.

Özellikle Taraftar Temsilcileri tarafından tespit edilen bu şahıslara kulübünde yaptırım uygulaması gerekmektedir. Efendim ben kulübe üyeyim, benim kombinem var, benim taraftar kartım var, ben sülale boyu Fenerbahçeliyim, ben yılda kulübe şu kadar katkı sağlıyorum demesi veya bu tür maddi yardım yapması onun sahada oynayan kulübün resmi futbolcusuna ve hocasına küfretme, ıslıklama hakkını vermemektedir.

Bu kişiler bedeli veya karşılığı her ne olursa olsun tribünlerden derhal atılmalı, tribün bu yapıda ki ve buna meyilli insanlardan temizlenmeli mümkünse kulüple ilişkileri kesilmelidir.
Taraftar Temsilcileri’nin seçimi ve görevleri söz konusu kanunun 10 ncu maddesinde açıklanmıştır. Son olarak görsel Şovlarla ilgili olarak Valilikten her zaman izin alınması mümkündür ama rakip takım taraftarıyla ilgili yapılacak eylemlerde böyle bir durum söz konusu değildir.

Madde 10 : Spor kulüpleri, taraftarları arasından yeterli sayıda taraftar temsilcisi belirleyerek, bu kişilerin açık kimliklerini, adres ve adlî sicil bilgilerini spor kulübünün bulunduğu yerdeki il veya ilçe emniyet müdürlüklerine bildirir.

Belirlenen kişiler, haklarında yürütülecek soruşturma sonucunda, bu görevi yerine getirmeye engelleri bulunmamaları halinde, en büyük mülkî idare amiri tarafından taraftar temsilcisi olarak seçilir ve ilgili yerin il veya ilçe emniyet müdürlüklerine bildirilir. Taraftar temsilcileri, müsabaka öncesinden müsabakanın sonuçlanmasına kadar sorumlu bulundukları seyir alanında her türlü silâh, kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek diğer maddeler ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimlerin kullanılmasının, ferdi veya toplu olarak, rakip takım ile taraftarlarını söz veya hareketlerle aşağılayıcı veya tahrik edici nitelikte hakaret ve sövme, kötü söz veya sloganla çirkin tezahüratta bulunulmasının engellenmesine yönelik önlemlerin uygulanmasında güvenlik güçlerine yardımcı olur.


Fenerbahçe'ye büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin...


Bugün Fenerbahçe’nin ve Fenerbahçelinin gülümsemesinin altında yatan tek gerçek vardır.

“Büyük Olmak için;
Hiç Kimseye iltifat etmeyeceksin,
Hiç kimseyi aldatmayacaksın,
Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin,
Herkes senin aleyhinde bulunacaktır,
Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır.
Fakat sen buna direneceksin.
Önüne sonsuz engellerde yığacaklardır.
Kendini büyük değil, küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak
Kimseden yardım gelmeyeceğini inanarak
Bu engelleri aşacaksın.
Bundan sonra da sana büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Oturduğu yerden bakınca bir tepeyi herkes görür ama tepenin arkasında ufukların ötesinde ne olduğunu ise ancak o tepenin üstüne kadar yürüyenler görebilirler.

Oturdukları yerden bizlere tepeleri gösteren, şundan bundan dem vurup da Volkan, Semih gibi gencecik çocukları görmeyip de hala Fenerbahçe de gençler niye yedek bekliyor diyenler, Şampiyonlar Liginde karşısındaki takımlar 11 yabancıyla oynarken ve bu takımlar dünya futbolunun G14+4 takımları arasında yer alırken hala Avrupa da tesadüfî başarıları hedef çizenler, çok değil iki sene öncesi Fenerbahçe gençlere yatırım yaparken toplama takım kuruyor bu takımdan bir halt olmaz deyip de bugün Türkiye Ligi Fenerbahçe’ye bir gömlek küçük geliyor diyerek Türk Ligini ve Futbolunu aşağıladıklarının farkında olmayanlar, Avrupa Kupalarında bu sene diğer Türk takımlarının neler yaptığını görmeyip de sanki sadece Fenerbahçe'nin hedefi Şampiyonlar Ligiymiş gibi görüp başarıdan ve süreklilikten bahsedenler hiçbir şey bilmeyen ama bilmediğini de bilmeyen çokbilmişler size sadece gülümsüyoruz.

Biz ufukların ötesini görmek için bazen düz, bazen de dikenli olan bu yolda yürüyüşümüze devam ediyoruz. Başkanımıza, Yönetimimize, Hocamıza ve Takımımıza inanıyor, güveniyor, gurur duyuyoruz. Siz ise sadece onları ve bizi seyrediyorsunuz.

Biz bu yolda durmayacağız, o büyük sevdadan dönmeyeceğiz çünkü ne kadar uğraşırsanız uğraşın biz Fenerbahçe'yi sevmekten yorulmayacağız.

Hedefimizi ise o yüz yıl önce göstermiş zaten...

“Fenerbahçe’ye ebedi muvaffakiyetler dilerim ." Mustafa Kemal ATATÜRK

Herkes biliyor ki her zaman olduğu gibi o yine haklı çıkacak...

Bizi izlemeye devam edin çünkü tekrar özlediğiniz çağdışı, yalan ve dolan dolu o karanlık çağı biz çoktan aştık.

Fenerbahçeli görünüpte içeriden de uğraş verenler, boşuna uğraşmayın siz de başaramayacaksınız. Bizi tekrar Fenerbahçe’nin hava durumları tahminlerinden bile çok değişen o eski günlerine veya ver ateşi kaynasın kazan ne pişerse bahtına artık durumlarına sokamayacaksınız ve çok özlediğiniz o istikrarsız günlere geri döndüremeyeceksiniz. Çünkü bitti o devir ve o dükkânlar eskiden tadilat nedeniyle kapalıydı şimdi ise külliyen yıkıldı.

Bütün sezon boyunca sadece sizi takmalar da eskidendi.

Biz sizi artık takmıyoruz, sizi takanı da takmıyoruz.

Ali KUTAY
http://www.blogcu.com/alikutay

Cuma, Nisan 07, 2006

Fenerbahçe Milli Takım gelirlerinden pay almalıdır.


Geçtiğimiz aylarda G14+4 ler, FIFA’nın düzenleyeceği 2006 Dünya Kupası gelirlerinden yüzde 20 oranında pay istediler ve bununla ilgili olarak da İsviçre Rekabet Kuruluna müracaat ettiler zannedersem dava daha sonuçlanmadı.

G14+4’ler yıldız futbolculara büyük paralar ödediklerini ve bu futbolcular sayesinde oynanan milli maçların olduğu turnuvalarda büyük bir yayın geliri olduğunu, bu oyunculara ödenen paralardan kesilen vergilerle zaten ülke federasyonlarının gelir elde ettiklerini bu nedenle milli takımlara gönderdikleri oyuncular nedeniyle oluşan pastadan kendilerinin de pay almaları bildirdiler.

Özellikle Üst düzeyde futbolcuların çıktıkları maçların yüzde 80’ni kulüp maçları, yüzde 20’sini ise milli takım maçları oluşturmaktadır. Buna karşılık futbolcuların milli maçların ardından kulüplerine sakat, yorgun veya formsuz dönmelerinin kulüpler açısından önemli bir risk oluşturmakta ve bazı zamanlarda sırf yıldız futbolcuların bu sakatlıkları nedeniyle kulübün gelecekte ki başarıyla gelecek gelirleri risk altında kalmaktadır.

Konuyla ilgili FİFA ve UEFA ise “Biz ülke federasyonlarına 2004 yılında 250 milyon dolar ödedik yani konun muhatabı biz değiliz ülke federasyonları” demektedir. Bu arada rakamlara baktığımızda FIFA 2002’de Japonya ve Güney Kore’de düzenlenen son Dünya Kupasın da 258.6 milyon dolar gelir elde etmiştir. Gruplarda oynanan maçlarda elde edilen gelir ise bu rakama dahil değildir.

Yine G14+4 lere göre Dünya ve Avrupa çapında düzenlenen turnuvaların pazarlama haklarının 2.4 milyar doları aşkın bir iş hacmi vardır ve kulüpler bu gelirlerden faydalanamamakta sadece yıldız futbolcu veya teknik direktörün turnuvalarda ki başarılarıyla transfer bedellerinin yükselmesinden faydalanabilmektedir.

Bugün Fenerbahçe’de oynayan Anelka, Alex gibi yabancı milli oyuncular ile Tuncay, Ümit, Servet gibi milli oyuncularımızın milli maçlardan sakat, yorgun veya formsuz dönebilmeleri her zaman olasıdır. Bu oyuncuların bu şekilde dönmeleri durumunda Fenerbahçenin alacağı olumsuz bir sonuca karşılık Fenerbahçe’ye milli takımların gelirlerinden bir pay verilmesi gerekmektedir. Nitekim bu oyuncular kulüplerin naklen yayın, ürün satışı veya tribün geliri gibi bizzat taraftarından elde edilen gelirlerle transfer edilmekte ve bu transferden doğan vergileri ile birlikte federasyon payları da ödenmektedir.

G14+4 lerin bana göre bu haklı talepleri karşısında UEFA ve FIFA her ne kadar topu taça atmaya çalışsa da konuyla ilgili olarak Fenerbahçe’de bu müracaatta bulunmalıdır. Fenerbahçe yaptığı transferlerle Dünya kulübü olma yolunda yürüyüşüne devam ederken bu transferlerin üzerinden kazanılan gelirlerden de hakkını almalıdır.


Ali KUTAY
http://www.blogcu.com/alikutay