Cumartesi, Nisan 08, 2006

Mayıs 1985’in Kan Gölünden Fenerbahçe Romantizmine (Denemeler- 2)


25 Mayıs 1985 Pazar günü, Meksika’nın Başkenti Mexico City’ de Meksika Kupasının final maçı Amerikan Kartalları ile Pumalar arasında oynanacak... Stadyumun kapasitesi 70 bin kişi ama stadyuma 90 bin kişi girmeye çalışıyor. Gişelerde ve giriş kapılarında meydan gelen izdiham da 11 kişi ölüyor 25 kişi yaralanıyor. Ölenlerin 2 si daha 12-15 yaşlarında çocuk…

1980 li yıllarda maç biletleri genelde maçın oynanacağı statlardaki gişelerde satılırdı. Oynanan maçların televizyonlarda naklen yayınları da olmadığından bir maçı seyretmek için önemli olan maça gitmek değil maça bilet bulabilmekti. Hele ışıklandırılmamış ve gece maçı oynamaya müsait olmayan stadyumlar nedeniyle maç saatlerinin öğleden sonra 14.30 veya 15.00’ de olduğu düşünüldüğünde maç biletinin anlamı daha çok ortaya çıkıyordu. Kimi büyük maçlar öncesi sabahlanır ya da sabah 5.00’ de, 6.00’ da yollara düşülürdü. Bu nedenle de iki takım taraftarları genelde stadyum önlerinde kavgaya tutuşur bağrış gürültü ile gişe satış noktaları birer mevzi haline getirilir ve gişe diğer takıma kaptırılmamak için kaleleştirilirdi.

Fenerbahçe’ye duyduğunuz Romantik sevda fanatizmin gölgesine sığınmak zorundaydı. Yoksa maça giremez ve maç seyredemezdiniz. Zaten Fenerbahçe diğer kulüplerden fazla taraftara sahip olduğundan Fenerbahçe’yi seyretmek için her maç bu fanatizmi Romantizmle birlikte yaşamak zorundaydınız.

Stadyum önündeki en büyük kâbus gişenin küçük penceresinin kapanarak görevlinin “Bilet bitti.” demesi idi. Biletlerin bitmesi de fiyatlar doğru orantılıydı. İlkin açık tribün biletleri tükenir, sonra maraton/kapalı ve en son numaralı.

Sabahın 10.00’ da girdiğiniz stadyum da maç saatine kadar ağza alınamayacak kadar koyu küfürlü besteler yapılır. Tribünlerde şarkılar söylenirdi. Nedense de maç başlayınca herkes susardı ve sadece kimsenin dinlemeyeceği ve uymayacağı “Çök! Çök!” tezahüratı yapılırdı. Devre arasında çökülür yine suya sabuna dokunmadık bol küfürlü bestelerle, şarkılarla tezahüratlar yapılır. İkinci yarı başında yine aynı senaryo devam ederdi. Maç esnasında takım genelde gol attığında desteklenirdi. Gol yiyen takım taraftarı susar veya kendi futbolcusunu ıslıklar küfrederdi. Ve statlar da o yıllarda bayan taraftar pek bulunmazdı. Genelde babalar oğullarıyla maça giderlerdi.

O yıllarda en çok dikkat çeken ise gazetelerde ki maç ile ilgili bilgilerde biletli seyirci sayısıdır. 30–35 binlik stadyum tamamen doluyken biletli seyirci sayısının 20 bin–25 bin olması düşündürücüdür.

1990’lı yılların başında ise bir geçiş süresi başladı. Artık stadyumlar ışıklandırılmış gece maçları oynanmaya başlanmıştı. Maç biletleri maçtan 3–4 gün önce maçın oynanacağı stadyum da veya ev sahibi takımın kulüp binasında ki satış noktalarında satışa çıkmaya başlamıştı. Eğer maça biletiniz varsa artık sabah kargalar kahvaltısını etmeden gişe önlerinde kuyrukta olmaya gerek yoktu. Yine de güvenmemek gerekiyordu. Bazen biletli seyircide stadyuma giremiyor binlerce kişi dışarıda kalıyordu. Kombine bilet konusunun genel anlamda ilk uygulamaları da bu yıllarda başlamıştı.

Tribünlerde değişiyordu. Özellikle Fenerbahçe’nin stadyumundaki Maraton tribünü görsel şovlar ve besteler konusunda stadyumu yönlendirmeye başlıyordu. Bir de taraftar için en büyük değişim takım gol yediğinde mağlup duruma düştüğünde eskisi gibi susmak yerine eğer iyi oynuyorsa maç esnasında bestelerle davullarla desteklemeye başlıyordu. Bu bir nedeni de “Takım kötü olsa da, sonuç kötü olsa da, taraftar muhteşemdi” dedirtmekti. Kısacası taraftar olmanın güzelliğini veya taraftarında bu işin bir parçası olduğunu tribündekiler tarafından hissedilmeye başlanmıştı. Ve statlarda artık bayan taraftarlar normal karşılanmaya başlanmıştı. Büyük bir maç olmadığı zaman tek tük aileler tribünlerin alt köşelerinde yer almaya başlamışlardı.

O yıllarda da yine gazetelerde ki maç ile ilgili bilgilerde biletli seyirci sayısı ile stadyum kapasite sayılarının birbirini tutmamasıdır. Yalnız önceki on yıldan farklı olarak stadyum kapasiteleri ile biletli seyirci sayısı artık birbirine yaklaşmaya başlamıştır.

2000’ler de ise gelişen teknoloji ile birlikte bilet satışları ve kombine olayı yerleşmişti. Maça bilet bulup bulamayacağınızı stadyumun önüne gitmeden, sabahlamadan gişelerde kuyruğa geçmeden bile biliyordunuz. Tribün konusundaki değişimi de aslında hep birlikte yaşıyoruz. Artık ne stadyum önlerinde geceden rakip takım taraftarıyla kavgalar var, ne de stadyum dışında maça giremeyen binlerce kişinin kapılara yüklenerek “Yönetim uyuma taraftara sahip çık” diye tezahüratları… Eskisi gibi tribünlerde de “Sığmıyoruz” diyerek rakip takım taraftarına saldırılar da yok her tribünde rakip takım taraftarları arasında yer alan 30–40 metrelik polis güvenlik şeritleri de.

Türk Futbol tarihinde ilk defa stadyum kapasitesinden fazla bilet satışları ve bedava dağıtılan bilet konuları gündeme gelmeye başlamıştır. Üstelik bu konularda özellikle başka takım taraftarları değil Fenerbahçe taraftarı ısrarcı olmuştur. Artan kombine satışları ve koltuk numaraları ile bu iddialar da önlenilmeye başlanmıştır. Kim bilir belki önümüzde ki yıllarda bütün stadyum kombine olabileceği gibi hatta iki belki üç yıllık kombine biletleri satışa çıkacaktır.

Son yıllarda ki Şükrü Saracoğlu Stadyumuna maçlara gelen bayan taraftar sayısında büyük bir artış yaşanmış ve neredeyse bütün tribünlerde bayan taraftarlar yer almaktadır. Artık aileler ve çocuklar için ayrılmış tribünler vardır.

En başta belirttiğim 20 yıl öncesinde Fenerbahçe fanatizminin gölgesine sığınan Fenerbahçe Romantizmi artık öne çıkmış ve fanatizmi eritmeye başlamıştır. Bugün Türkiye de fanatizmden ve holiganizmden bahseden insanların tribün kültürünü ve gelişimini bilmeden bu konulardan bahsetmeleri ise rahmetli Uğur MUMCU’ nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” ifadesini hatırlatmaktadır.

Özellikle son üç senedir “Kimse bize maval okumasın küfür her stadyumda var” söylemleriyle insanları etsek de etmesek de böyle biliniyor düşüncesine itenlerin artık “Fenerbahçe’nin Şükrü Saracoğlu Stadyum’un da küfür yok” demeleri. Bana göre taraftarın fanatizmi körüklemeye çalışanlara karşı verdiği savaşta kazandığı en büyük başarıdır.


Ali KUTAY
http://www.blogcu.com/alikutay

Hiç yorum yok: