Çarşamba, Mayıs 16, 2007

Prometheus’un gözyaşlarından doğan Phoenix… v2



Mitolojide Prometheus, Zeus ve diğer Tanrılara karşı çıkan bir efsanedir. Prometheus bu karşı çıkışın bedelini çok ağır öder. Affetmez onu tanrılar. Kayalara zincirlerle bağlarlar türlü işkenceler yaparlar ve onun bu acıları çekerken döktüğü gözyaşlarıyla oluşan balçıktan insan oluşur. Efsaneye göre bunca gazaba rağmen Prometheus direnir. Tanrılara karşı mücadelesini sürdürür savaşır ve o savaşı kazanır. Diğer bir efsanede Phoenix’tir her 500 sene de bir küllerinden yeniden doğan kuştur…



Yukarıda kısaca özetlediğim efsaneler ne kadar tanıdık değil mi? Yıllarca Futbolun Tanrılarına karşı çıkan ve mücadele eden Fenerbahçe. Bu mücadele esnasında hiç kimse yok yanında. Tıpkı kendisi gibi Tanrı olan kardeşleri bile (diğer futbol takımları) ona karşılar. Onurlu ve tek başına…



Yıllarca önce Kadıköy’de bir maçtayız. Fenerbahçe yeniliyor. Tribünlerde gözyaşları içinde bir genç kameralar yakalıyor. Kahrolmuş. Küfredemiyor sevdasına sadece ağzından “Ne olur ya” dökülüyor. Kameralara sadece onu yakalıyor. O tribünde hepimiz ağlıyoruz. Ne hakem hatası umurumuzda ne de oynanan futbol. Sevdamız Fenerbahçe sahada ve biz sevdamız acı çektiği için ağlıyoruz. Ağladıkça daha çok seviyoruz onu…



İşte o gözyaşları ile doğuyor 2000’li yıllarda tribünde Phoenix kendi küllerinden ve dillerden düşmeyen slogan yazılıyor her yere “Efsane Geri Döndü” diye…



Geçen sene kaldığımız yerden başlayalım önce bir 14 Mayıs akşamı Anneler gününden. Gelin alayı gibiydi her yer ve herkes karanlığın devlerinin yıkılacağı son anı bekliyordu. El değmemiş lig isteyenlerin elleri dokunmuştu lige ve Şampiyon olanın bile Şampiyonluğuna sevinemediği bir son yaşandı. Güneşli günlere inanan on binlerce Fenerbahçeli yüreklerinde tsunami dalgaları, gözlerinde ise Muson yağmurları…Böyle başladık seneye kim kime neden kızdığını bilmeden.



Herkes bu depremin gözyaşlarının faturasını istiyordu. Ve o meşhur beste söyleniyordu. En kötü gününde dimdik ayaktaydık/ Yemin ettik biz bu sene herkes boyun eğecek Fenerbahçe’ye… Bir handikap da 100 ncü yıldı. Bir önceki sene yapılan haksızlıklar adına her şeyi istiyorduk ama her şeyi. Bir de bu her an kışkırtılmaya hazır istekler körüklenince, evet bu sene çok ama çok farklı olmalıydı. İşte o an da 14 Mayıs sendromu başladı.



Sonra yine aynı senaryolar yazıldı. Avrupa denilerek taraftarın beklentileri yükseltildi. Devamın da böylesine bir Fenerbahçe kötü oynuyor denilerek hocasına, futbolcusuna olmadık şeyler söylendi. Rakiplere yapılan hakem hataları halıların altına süpürülüp kapatılırken Fenerbahçe hakem hatalarıyla kazanıyor dendi. Oysa Fenerbahçe Dünya penaltı atmama rekorunu kırarken rakipleri 7 haftada 9 penaltı kullanma başarısını gösteriyor ve her maç penaltıcı bulmaya çalışıyorlardı. Her maç ceza üstüne ceza gelirken küfür edilen rakip takım statları kapanmasın diye kurallar değiştiriliyordu.



Fenerbahçeli futbolcu dokunmadan 3 maç ceza alırken küfreden tokat atan futbolcular 1 maçla geçiştiriliyordu. Adalet’in bittiği noktada kurbandı Fenerbahçe. Bağımsızlığından sorgu sual olunmaz Türk spor basını o günlerde kalemi yüreği gibi korkusuz olan birkaç cesur yürek dışında bunlardan tek satır bile bahsetmiyordu. Üstelik bırakın bunlardan bahsetmeyi o her türlü cephede savaşılarak kazanılmış eski şampiyonluklarına leke sürecek kadar iftira kampanyaları bile düzenliyorlardı. Tarihini veya efsane futbolcularını karalıyorlar bir Fenerbahçelinin inandığı değerler olan ne varsa sırf sevdasından çevirebilmek için karartıyorlardı. Neredeyse bütün futbol Tanrıları Fenerbahçe’nin karşısındaydı. Ve Fenerbahçe dayanamadı.



Kaybetmeye zayıflamaya başladı. Ve onunla birlikte 14 Mayıs’ın Faturaları da birilerine kesilmeye… Fenerbahçe sevdalıları olan biteni sevdalarına inanarak ona sığınarak, dudaklarını ısırarak seyrediyorlardı. Ve o tribündeki Prometheuslar yavaş yavaş gözyaşlarını akıtmaya başladılar. Kimi internette yemin etti birlik ve beraberlik adına namus ve şerefi üzerine… Kimi destek adına Samandıra’da Fenerbahçe’sine baklava yedirdi, kimi havaalanında Fenerbahçe’sini çiçeklerle karşıladı, kimi Fenerbahçe’si için geceden pankartlarını boyadı, kimi Fenerbahçesini desteklemek için Anadolu'dan daha sabah ezanı okunmadan yollara düştü, yurtdışından uçaklarla geldiler tek dertleri vardı Fenerbahçe. O günlerdir yönlendirilen, yanlı söylemler ve taraflı yorumlar ile unutturulmak istenilen Fenerbahçelilik Ruhu yeniden Phoenix oldu ve dirildi.





Şimdi ne söylerseniz söyleyin, ne yazarsanız yazın hiçbir sözünüz, hiçbir yazınız İzmir’de Başkan’ından futbolcusuna, hocasından taraftarına gözyaşlarıyla futbolun karanlıklarına güneşli günleri getirenler kadar gerçek olmayacak… Zaten o gözyaşları değil mi basitçe “sevda” denen bir kelimeyle tanımlanamayan, sığdırılamayan ve “İşte Fenerbahçeli olmak” böyle bir şey diye adlandırılan…



1 yorum:

puppetmaster dedi ki...

Heleki Tuncay´im sen hic aglama,dayanamiyorum,bu takimi sampiyonluga ulastiran en büyük isimlerden birisisin,sen herzaman varol emi,Middlesbrough´da sana sonsuz basarilar dilerim ,zaten her hafta ingiliz ligini didik didik arastiriyorum Tuncayim nasil oynadi diye,gururlanmamak imkansiz oluyor.Insallah Allah yolunu acar ve Premier League´de ismini büyük harflerle yazdirirsin ama unutma Tuncay Fenerbahce´de seni olaganüstü seven ve herzaman tekrar cubuklu icinde görmek isteyen milyonlar var,seni cok seviyoruz,sen kendine inandikca daha üst seviyelere ulasacaksin,elbetteki biz sana sonuna kadar inaniyoruz ve seni cok seviyoruz,seni unutmak hic mümkün olabilirmi............