Cumartesi, Haziran 23, 2007

İmtihan



Hafif çekingen ürkek adımlarla odaya girdi. Küçük pencerenin önünde ki masada oturan üç kişi içeri girene dikkatlice bakıyordu. Zaten loş olan küçük oda tek ışık kaynağı olan pencerenin önünde oturanlarla kapanmış daha da kasvetli bir havaya bürünmüştü.

Ortada oturan adam “Buyurun” diyerek masanın önündeki sandalyeyi gösterdi. Aynı ürkeklik ve çekingenlikle sandalyenin ucuna ilişti. Sonra klasik sorular başladı,

- Adınız?

- Soyadınız?

- Ne zaman mezun oldunuz?

- ...

Aslında bütün soruların cevabı önlerinde duran tomar tomar dolu kağıtlarda yazıyordu ama soruyorlardı işte... Özellikle ortada duran hoca otoriter bir ses tonuyla ezmek istercesine soruyordu.

Bilim imtihanından çok iyi not almıştı. Sadece Osmanlıca sorusunda biraz düşük gelmişti notu ve müracaat edenlerin içinde üçüncüydü. Toplam beş kişi kabul edilecekti. Eğer bu mülakatı geçemezse onun yerine bir yedek adayın alınması söz konusu olacaktı.

Sakin olmaya çalışıyor verebileceği en iyi cevapları kafasında bir hızda geçirmeye çalışıyor ve öyle yanıtlıyordu. Çünkü bu adına mülakat dedikleri imtihanda yanlış yapınca artık değiştirme düzeltme veya silme imkânı yoktu. Müracaat ederken imtihana giren diğer aday öğrencilerden bütün imtihanları geçse bile özellikle mülakatta hocaların kendi mezun öğrencilerini tercih ettiklerini işitmişti.

Soldaki hoca başını eğdiği önündeki kâğıtlardan kaldırdı. Göz göze geldiler.

- Tarih bölümü mezunu değilsiniz? Neden lisansüstü eğitim olarak tarihi tercih ettiniz?

Eyvah galiba korktuğu başına geliyordu. Bu nazik bicimde sorulmuş sorunun öz Türkçesi “ Zaten tarih okumamışsın ne diye tarih üzerine lisansüstü eğitim yapmak istiyorsun da bizi yoruyorsun?”

Tane tane cevapladı soruyu;

- Kişisel olarak tarihe ilgim çok fazla efendim. Öğrencilik yıllarımda ki şartlar benim tarih okumamı engelledi fakat ben bugün fırsatım varken çok sevdiğim tarih konusunda akademik kariyer yapmak istedim. Açılan eğitim programına da sırf bu yüzden müracaat ettim.

Verdiği cevap kendisini de tatmin etmemişti ama yapacak bir şeyde yoktu. Bu sefer sağda ki hoca sordu.

- Osmanlıca tercüme sorusunu parça parça tercüme edebilmişsiniz? Osmanlıca bilginiz iyi seviyede değil...

Eyvah korktuğu başına geliyordu. İşte tarih bilim sınavından en iyi üçüncü nota sahip olsa da yetersiz bulanacaktı. Artık battı balık yan giderdi.

- Osmanlıca eğitimi almadım efendim diye cevapladı. Sağda oturan hoca artık beklediği son darbe soruyu sordu...

- Hiç mi Osmanlıca görmediniz?

- Evet efendim hiç ama hiç Osmanlıca görmedim. Okuduğum okullarda da eğitimini almadım...

- Olacak şey değil. Osmanlıca tercüme sorusundan bu notu nasıl aldınız? Malum tarih mezunu imtihana giren birçok öğrenci bu notu alamadı.

Artık bu kadarı fazlaydı. Tamam, öğrenci olarak kabul etmeyeceklerdi ama sözün özü hoca kopya mı çektiniz, birine mi baktınız demeye getiriyordu. Gururu incinmişti.

- Efendim bizim evde dedemden kalan eski gazete parçaları vardı. Rahmetli dedem o gazete parçalarını babama vermiş babamda ata yadigarı diye atmamış bende o eski gazete parçalarında ne yazıyor diye merak ettim. Osmanlıca sözlükler ve dil bilgisi kitapları aldım. Bu şekilde bir şeyler öğrenmeye çalıştım.

- İlginç... Şaşkınlığımı hoşgörün bizim açımızdan bu zamanda böyle meraklı öğrenci bulmak zor. Malumunuz bir tarihçi için en önemli şey eski belge ve bilgilere ulaşabilmek bunları toplumun faydalanabilmesi için açıklamak ve kaynak olarak sunabilmektir. Bu gazete parçaları hangi yıllara ait...

- Bilmiyorum. Fakat genelde içerikleri Fenerbahçe’nin yaptığı maçların yorumları ve fotoğrafları var.

Bu cevabı ortadaki hoca haricinde ikisi de tebessümle karşılamışlardı.

- Demek dedeniz gazetelerin sadece Fenerbahçe ile ilgili bölümlerini saklamış. Basit spor haberlerini yani… Diğer hoca hemen lafa girdi.

- Ne yazık keşke tamamını saklayabilseymiş bize ne kadar faydası olurdu. Evet, ne yazık ki bu tarih Fenerbahçe’yi ilgilendirir ve onlar içinde UEFA’YI almış, Avrupa da başarılı olmuş bir Galatasaray’dan sonra bu tarih ancak “Maziye bak bir zamanlar ne kadar şendik” öyküsü olur...

- ...

Ortadaki hoca diğerlerine mülakatın devam ettiğini hatırlatır bir biçimde ikisinin de sözlerini keserek...

- Pekiyi öğrencimiz olursanız hangi konuda tezinizi hazırlamayı düşünüyorsunuz?

Elini sol göğsünün üzerindeki ceketinin iç cebine attı. Cüzdanını çıkardı ve açtı. Usulca içinden dörde katlanmış bir kağıt parçası çıkardı ve uzattı. Yıllardır gurur ve onurla bir muska gibi koynundaki cüzdanında taşıdığı bir fotoğraftı.


- Türk Milletinin işgale karşı onur ve gurur maçı General Harrington Kupası.

Hocalar elden ele resmi dolaştırırken o ayağa kalktı ve Rahmetli dedesinin kesip sakladığı ve aile yadigârı olarak nesilden nesile geçirdikleri gazetelere bile laf söyleyen bu tarih akademisyenlerine karşı mağrur bir şekilde devam etti.

- Bu da Zeki Rıza Sporel’ in o gün galibiyeti getiren golü bugün biz tarih yazdık diye övünenler, tarihçiyim diyenler için saklıyordum. İyi bakın lütfen acaba bu gol kimlere atılmıştır. Onu anlayabilmek için Kurtuluş Savaşını yaşamanız gerekirdi. Sizler tarih hocaları akademisyenlersiniz bunu benden çok ama çok daha iyi bilirsiniz... Bugün alınacak beşbin UEFA kupası acaba bir General Harrington eder mi?

Ürkek ve tedirgin girdiği odadan "Çıkabilirsiniz" sözünü bile beklemeden, arkasına bakmadan gururla ve başı dimdik çıkıyordu. O belki bir lisanüstü imtihanını kaybetmişti ama atasına layık bir evlat olarak Fenerbahçelilik imtihanını kazanmıştı. Sarı lacivert sevdasına onur ve gururunu katmıştı. Çünkü onun sevdasının Kuvay-ı Milliye gibi bir kimliği vardı. Ve o bunu şerefle taşıyordu ama yine de o gün yaşadıkları içinde anlatamayacağı bir sızı bırakmıştı.

Hiç yorum yok: